Fondation Cartier, Paris’in Kalbinde Yeni Adresinde Kapılarını Açtı

Fondation Cartier pour l’Art Contemporain, Paris’in kalbinde yeni adresine taşındı. 1984 yılında Alain Dominique Perrin tarafından kurulan ve çağdaş sanatı destekleyen Cartier Vakfı, uzun yıllar boyunca Jean Nouvel’in imzasını taşıyan 14. arrondissement’taki binasında faaliyet göstermişti. Geçtiğimiz hafta Art Basel Paris kapsamında, Louvre’un hemen karşısındaki Place du Palais-Royal’de yer alan yeni mekânını tanıttı. 1855 tarihli miras yapı, yine Nouvel tarafından dönüştürülerek modern bir sanat merkezi hâline getirildi.

Yeni Fondation Cartier’nin en dikkat çekici özelliği, binanın yapısına entegre edilen hareketli platform sistemi. Bu sistem sayesinde katlar arasında yükseklik ayarlanabiliyor ve sergi alanları tamamen farklı biçimlere bürünebiliyor. Jean Nouvel’in “yüzen galeriler” olarak tanımladığı bu yapısal çözüm, sanat küratörlerine eserlerin temasına göre alanları genişletme veya daraltma olanağı tanıyor. Müze, ilk sergi olarak “Exposition Générale” adını taşıyan ve kuruluşunun kırk yıllık sanat tarihini özetleyen bir seçkiyle kapılarını açtı.

Koleksiyon direktörü Grazia Quaroni’nin öncülüğünde hazırlanan sergide “Machines d’Architecture”, “Être Nature”, “Making Things” ve “Un Monde Réel” başlıklı dört ana tema yer alıyor. Bu temalar, vakfın geçmişte düzenlediği etkinliklerde öne çıkan mimari, doğa, teknoloji ve bilim kavramlarını yeniden gündeme getiriyor. Serginin tasarımı ise Andrea Trimarchi ve Simone Farresin’den oluşan FormaFantasma stüdyosuna emanet edildi. İkili, Nouvel’in cam cepheli binasında şehrin dokusuyla iç mekân arasında güçlü bir diyalog kurmayı amaçladı.

Yeni Fondation Cartier, sadece bir müze değil, aynı zamanda Paris’in kentsel yaşamıyla bütünleşen açık bir sanat alanı olarak konumlanıyor. Ziyaretçiler, galeri gezisi sırasında Rue Saint-Honoré’den geçen yayaları, Louvre’un ihtişamlı cephesini ve kentin Haussmann tarzı çatılarının siluetini görebiliyor. Kurum, bu sayede sanatla izleyici arasındaki mesafeyi azaltarak, çağdaş sanatın kapsayıcı ve şeffaf bir anlayışla sunulduğu yeni bir dönem başlatıyor.